Duyguların Felsefesi Nisan’25

Duyguların Felsefesi Nisan’25

26 Mart-16 Nisan 2025
Her Çarşamba saat: 19:30 – 21:30
Süre: 4 hafta

5.400

Online
Yüz Yüze

5.400

Online
Yüz Yüze

Bu atölye için satış süreci tamamlanmıştır.

Atölye yüz yüze ve zoom üzerinden online yapılacaktır. Süreli olarak ders kaydı paylaşılmaktadır. Ara dönemde kayıt alınmaktadır. Lütfen iletişime geçin

1.Hafta : Umut

Bugünkü gibi çok karmaşık, çok zor zamanlarda, aslında her zaman olduğu gibi, umutsuzluğa kapılmak için bir sürü sebep var ve her şeyin mahvolduğunu, bittiğini söylemek kolay. Daha zor olan ise şunu söylemektir: “Ne yapacağız?”, “Ne yapabiliriz?”, “Ne mümkün?”, “Neyi arzu edebiliriz?”,  “HER ŞEYE RAĞMEN neyi umut edebiliriz?” “Sonsuz miktarda umut var” bizim için olmasa bile gelecek nesiller için. Bu bakımdan umut büyüyecek tohumlardır, niyetim, muradım, projemdir. Umut gelecekle ilgili bir kehanette, tahminde (divination) bulunmaya değil, bir keramet göstermeye (prophétie), arzulayan bir şey inşa etmeye yarar. Bir arzunun mümkün olabilmesi hem bireysel hem kolektif bakımında bir tarih/hikâye yaratmaya bağlıdır, bunun için de bir hafızaya sahip olmak gerekir, zira hafıza olmadan arzu olmayacağı gibi arzu olmadan da hafıza olamaz. Söz konusu olan hem bireysel hem de politik özgürleşme arzusudur. Kriz, kökünü aldığı Yunanca krinein (yargılamak) fiilinin de belirttiği gibi derin bir değişimle sonuçlanan bir seçimin yapıldığı belirleyici bir an olarak yorumlanabilir. Geleceğin usulca yitiyormuş (Mark Fischer) gibi göründüğü bir dönem tam da  umut, iyimserlik ve ütopya ile umutsuzluk, karamsarlık ve distopya arasında bir seçim yapma zamanıdır. Umut İlkesi’nin yazarı Alman düşünür Ernst Bloch’un belirdiği gibi  istemsizce hissettiğimiz korkunun aksine, umut bir tercihtir. Öyleyse umut kesinlikle edilgen bir düşünce değil, bilakis etken bir eylem biçimi, kabus senaryolarına karşı bir duruştur, çünkü ütopya gerçekleşemeyecek bir dünyaya dair hayaller değil, “henüz-gerçekleşmemiş” olan, her an gerçekleşme potansiyelini taşıyandır. Umutsuzluğun ve yılgınlığın büyük eleştirmeni Antonio Gramsci’nin de hatırlattığı gibi: “Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği”… Yeter ki gözler gözden kaybolmuş gibi görünen ama var kalma mücadelesine inatla devam eden “ateş böceklerini” aramayı bilsin (Georges Didi- Huberman).

Bu oturumda “her şeye rağmen” ekseni etrafında ütopyanın ve düşcülüğün maneviyatı ile mantıklı isyanı birleştirmiş düşünürler eşliğinde “umut” anlayışının izi takip edilecektir.

2.Hafta: Mutluluk

Mutluluk bir arayışın sonunda ulaşacağımız bir yer midir, yoksa sayısız mutlu anın toplamından mı ibarettir? Mutluluk içimizde midir, yani hiçbir şeyin bozamayacağı bir içsel huzur mudur yoksa dış dünyayla ilişkimizde mi? Haz sağlayan şeylerin azamisini aramak ve acı veren şeylerden mümkün mertebe kaçınmak mutluluk için yeterli midir? Mutluluk hem güvenlikten vazgeçme ve riskli alanlara yönelmeyi gerektirir, hem de riskten kaçma ve güvenliğe ulaşmayı. Bu derste, mutluluk kavrayışının, Sokratesçi “Nasıl yaşamalıyım?” sorusunu dikkate alan önceki çağların talih ve erdemli karakter ölçütlerinden uzaklaştığı ve “Gerçekten ne istiyorum?” sorusuna verilen yanıta indirgendiği modern dönemde yarattığı paradokslar ele alınacaktır.  Ahlaki alandan uzaklaşıp bireysel gereksinimlere ağırlık veren, özgürlüğü bir kenara bırakıp mükemmelik ve başarıya odaklanan bu bakış mutluluk getirir mi?

3.Hafta: Özgürlük

Hayatta kalmak ile anlamlı bir yaşam sürmek arasında büyük bir fark vardır. Tarih boyunca iktidarlar ve gelenekler çeşitli strateji ve tekniklerle bireyi ve toplumu kah cendereye almış kah belli bir kalıba dökmüştür. Bu derste Foucault, Bourdieu, Althusser, Debord gibi düşünürler üzerinden baskı, özgürlük yanılsaması ve gerçek özgürlük arasındaki gerilim ahlaki ve politik açıdan incelenecektir.

4.Hafta: Zalim İyimserlik

Tüm bağlılıklar iyimserdir. Bize bir kişinin, bir yaşam biçiminin, bir nesnenin, bir projenin vs. yakınlaşmasıyla elde edilecek bir tatmin ve gelecek olan değişim beklentisinin heyecanını vaat eder. Ancak bizi kendisine bağlayan nesne, başlangıçta bizi kendisine bağlayan amaca fiilen mani olduğunda ya da arzu ettiğimiz bir şey aslında gelişmenizin önünde bir engel olduğunda iyimserlik zalimleşirler. Tüm bu işleyişin merkezinde ise ahlaki ve ekonomik yönleriyle “iyi yaşam” fantezisi yer alır.

Bu seminer bizi harekete geçiren ve aynı zamanda hayal kırıklığına uğratan duygusal ekonomik-politik iklime ve modern çağ insanının umut krizine odaklanacaktır.

 

Program
1. Hafta: Umut

Bugünkü gibi çok karmaşık, çok zor zamanlarda, aslında her zaman olduğu gibi, umutsuzluğa kapılmak için bir sürü sebep var ve her şeyin mahvolduğunu, bittiğini söylemek kolay. Daha zor olan ise şunu söylemektir: “Ne yapacağız?”, “Ne yapabiliriz?”, “Ne mümkün?”, “Neyi arzu edebiliriz?”,  “HER ŞEYE RAĞMEN neyi umut edebiliriz?” “Sonsuz miktarda umut var” bizim için olmasa bile gelecek nesiller için. Bu bakımdan umut büyüyecek tohumlardır, niyetim, muradım, projemdir. Umut gelecekle ilgili bir kehanette, tahminde (divination) bulunmaya değil, bir keramet göstermeye (prophétie), arzulayan bir şey inşa etmeye yarar. Bir arzunun mümkün olabilmesi hem bireysel hem kolektif bakımında bir tarih/hikâye yaratmaya bağlıdır, bunun için de bir hafızaya sahip olmak gerekir, zira hafıza olmadan arzu olmayacağı gibi arzu olmadan da hafıza olamaz. Söz konusu olan hem bireysel hem de politik özgürleşme arzusudur. Kriz, kökünü aldığı Yunanca krinein (yargılamak) fiilinin de belirttiği gibi derin bir değişimle sonuçlanan bir seçimin yapıldığı belirleyici bir an olarak yorumlanabilir. Geleceğin usulca yitiyormuş (Mark Fischer) gibi göründüğü bir dönem tam da  umut, iyimserlik ve ütopya ile umutsuzluk, karamsarlık ve distopya arasında bir seçim yapma zamanıdır. Umut İlkesi’nin yazarı Alman düşünür Ernst Bloch’un belirdiği gibi  istemsizce hissettiğimiz korkunun aksine, umut bir tercihtir. Öyleyse umut kesinlikle edilgen bir düşünce değil, bilakis etken bir eylem biçimi, kabus senaryolarına karşı bir duruştur, çünkü ütopya gerçekleşemeyecek bir dünyaya dair hayaller değil, “henüz-gerçekleşmemiş” olan, her an gerçekleşme potansiyelini taşıyandır. Umutsuzluğun ve yılgınlığın büyük eleştirmeni Antonio Gramsci’nin de hatırlattığı gibi: “Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği”… Yeter ki gözler gözden kaybolmuş gibi görünen ama var kalma mücadelesine inatla devam eden “ateş böceklerini” aramayı bilsin (Georges Didi- Huberman).

Bu oturumda “her şeye rağmen” ekseni etrafında ütopyanın ve düşcülüğün maneviyatı ile mantıklı isyanı birleştirmiş düşünürler eşliğinde “umut” anlayışının izi takip edilecektir.

2. Hafta: Mutluluk

Mutluluk bir arayışın sonunda ulaşacağımız bir yer midir, yoksa sayısız mutlu anın toplamından mı ibarettir? Mutluluk içimizde midir, yani hiçbir şeyin bozamayacağı bir içsel huzur mudur yoksa dış dünyayla ilişkimizde mi? Haz sağlayan şeylerin azamisini aramak ve acı veren şeylerden mümkün mertebe kaçınmak mutluluk için yeterli midir? Mutluluk hem güvenlikten vazgeçme ve riskli alanlara yönelmeyi gerektirir, hem de riskten kaçma ve güvenliğe ulaşmayı. Bu derste, mutluluk kavrayışının, Sokratesçi “Nasıl yaşamalıyım?” sorusunu dikkate alan önceki çağların talih ve erdemli karakter ölçütlerinden uzaklaştığı ve “Gerçekten ne istiyorum?” sorusuna verilen yanıta indirgendiği modern dönemde yarattığı paradokslar ele alınacaktır.  Ahlaki alandan uzaklaşıp bireysel gereksinimlere ağırlık veren, özgürlüğü bir kenara bırakıp mükemmelik ve başarıya odaklanan bu bakış mutluluk getirir mi?

3. Hafta: Özgürlük

Hayatta kalmak ile anlamlı bir yaşam sürmek arasında büyük bir fark vardır. Tarih boyunca iktidarlar ve gelenekler çeşitli strateji ve tekniklerle bireyi ve toplumu kah cendereye almış kah belli bir kalıba dökmüştür. Bu derste Foucault, Bourdieu, Althusser, Debord gibi düşünürler üzerinden baskı, özgürlük yanılsaması ve gerçek özgürlük arasındaki gerilim ahlaki ve politik açıdan incelenecektir.

4. Hafta: Zalim İyimserlik

Tüm bağlılıklar iyimserdir. Bize bir kişinin, bir yaşam biçiminin, bir nesnenin, bir projenin vs. yakınlaşmasıyla elde edilecek bir tatmin ve gelecek olan değişim beklentisinin heyecanını vaat eder. Ancak bizi kendisine bağlayan nesne, başlangıçta bizi kendisine bağlayan amaca fiilen mani olduğunda ya da arzu ettiğimiz bir şey aslında gelişmenizin önünde bir engel olduğunda iyimserlik zalimleşirler. Tüm bu işleyişin merkezinde ise ahlaki ve ekonomik yönleriyle “iyi yaşam” fantezisi yer alır.

Bu seminer bizi harekete geçiren ve aynı zamanda hayal kırıklığına uğratan duygusal ekonomik-politik iklime ve modern çağ insanının umut krizine odaklanacaktır.

 

5.400

Online
Yüz Yüze
Kategoriler:
Diğer Atölyeler