Duyguların Felsefesi Şubat’25
Duyguların Felsefesi Şubat’25
5.400₺
5.400₺
Bu atölye için satış süreci tamamlanmıştır.
1.Hafta : Umut
Bugünkü gibi çok karmaşık, çok zor zamanlarda, aslında her zaman olduğu gibi, umutsuzluğa kapılmak için bir sürü sebep var ve her şeyin mahvolduğunu, bittiğini söylemek kolay. Daha zor olan ise şunu söylemektir: “Ne yapacağız?”, “Ne yapabiliriz?”, “Ne mümkün?”, “Neyi arzu edebiliriz?”, “HER ŞEYE RAĞMEN neyi umut edebiliriz?” “Sonsuz miktarda umut var” bizim için olmasa bile gelecek nesiller için. Bu bakımdan umut büyüyecek tohumlardır, niyetim, muradım, projemdir. Umut gelecekle ilgili bir kehanette, tahminde (divination) bulunmaya değil, bir keramet göstermeye (prophétie), arzulayan bir şey inşa etmeye yarar. Bir arzunun mümkün olabilmesi hem bireysel hem kolektif bakımında bir tarih/hikâye yaratmaya bağlıdır, bunun için de bir hafızaya sahip olmak gerekir, zira hafıza olmadan arzu olmayacağı gibi arzu olmadan da hafıza olamaz. Söz konusu olan hem bireysel hem de politik özgürleşme arzusudur. Kriz, kökünü aldığı Yunanca krinein (yargılamak) fiilinin de belirttiği gibi derin bir değişimle sonuçlanan bir seçimin yapıldığı belirleyici bir an olarak yorumlanabilir. Geleceğin usulca yitiyormuş (Mark Fischer) gibi göründüğü bir dönem tam da umut, iyimserlik ve ütopya ile umutsuzluk, karamsarlık ve distopya arasında bir seçim yapma zamanıdır. Umut İlkesi’nin yazarı Alman düşünür Ernst Bloch’un belirdiği gibi istemsizce hissettiğimiz korkunun aksine, umut bir tercihtir. Öyleyse umut kesinlikle edilgen bir düşünce değil, bilakis etken bir eylem biçimi, kabus senaryolarına karşı bir duruştur, çünkü ütopya gerçekleşemeyecek bir dünyaya dair hayaller değil, “henüz-gerçekleşmemiş” olan, her an gerçekleşme potansiyelini taşıyandır. Umutsuzluğun ve yılgınlığın büyük eleştirmeni Antonio Gramsci’nin de hatırlattığı gibi: “Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği”… Yeter ki gözler gözden kaybolmuş gibi görünen ama var kalma mücadelesine inatla devam eden “ateş böceklerini” aramayı bilsin (Georges Didi- Huberman).
Bu oturumda “her şeye rağmen” ekseni etrafında ütopyanın ve düşcülüğün maneviyatı ile mantıklı isyanı birleştirmiş düşünürler eşliğinde “umut” anlayışının izi takip edilecektir.
2.Hafta: Mutluluk
Mutluluk bir arayışın sonunda ulaşacağımız bir yer midir, yoksa sayısız mutlu anın toplamından mı ibarettir? Mutluluk içimizde midir, yani hiçbir şeyin bozamayacağı bir içsel huzur mudur yoksa dış dünyayla ilişkimizde mi? Haz sağlayan şeylerin azamisini aramak ve acı veren şeylerden mümkün mertebe kaçınmak mutluluk için yeterli midir? Mutluluk hem güvenlikten vazgeçme ve riskli alanlara yönelmeyi gerektirir, hem de riskten kaçma ve güvenliğe ulaşmayı. Bu derste, mutluluk kavrayışının, Sokratesçi “Nasıl yaşamalıyım?” sorusunu dikkate alan önceki çağların talih ve erdemli karakter ölçütlerinden uzaklaştığı ve “Gerçekten ne istiyorum?” sorusuna verilen yanıta indirgendiği modern dönemde yarattığı paradokslar ele alınacaktır. Ahlaki alandan uzaklaşıp bireysel gereksinimlere ağırlık veren, özgürlüğü bir kenara bırakıp mükemmelik ve başarıya odaklanan bu bakış mutluluk getirir mi?
3.Hafta: Özgürlük
Hayatta kalmak ile anlamlı bir yaşam sürmek arasında büyük bir fark vardır. Tarih boyunca iktidarlar ve gelenekler çeşitli strateji ve tekniklerle bireyi ve toplumu kah cendereye almış kah belli bir kalıba dökmüştür. Bu derste Foucault, Bourdieu, Althusser, Debord gibi düşünürler üzerinden baskı, özgürlük yanılsaması ve gerçek özgürlük arasındaki gerilim ahlaki ve politik açıdan incelenecektir.
4.Hafta: Zalim İyimserlik
Tüm bağlılıklar iyimserdir. Bize bir kişinin, bir yaşam biçiminin, bir nesnenin, bir projenin vs. yakınlaşmasıyla elde edilecek bir tatmin ve gelecek olan değişim beklentisinin heyecanını vaat eder. Ancak bizi kendisine bağlayan nesne, başlangıçta bizi kendisine bağlayan amaca fiilen mani olduğunda ya da arzu ettiğimiz bir şey aslında gelişmenizin önünde bir engel olduğunda iyimserlik zalimleşirler. Tüm bu işleyişin merkezinde ise ahlaki ve ekonomik yönleriyle “iyi yaşam” fantezisi yer alır.
Bu seminer bizi harekete geçiren ve aynı zamanda hayal kırıklığına uğratan duygusal ekonomik-politik iklime ve modern çağ insanının umut krizine odaklanacaktır.
İşin Kişilik Üzerindeki Etkisi
Her zaman kısa vadeye endeksli ekonominin dalgalı denizlerinde nasıl kalıcı değer ve hedeflere sahip olunabilir? Her an parçalanan veya sürekli yeniden yapılanan kurumlarda, kendine has bir kimlik ve yaşam öyküsü nasıl oluşturabilir? Rekabetin körüklediği “güvensizlik” ve “kayıtsızlık” duygusunun, rutin ve monoton karşısında esneklik beklentisinin karakter üzerindeki etkileri nelerdir?
Richard Sennett: Karakter Aşınması-Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkisi
Eva Illouz: Soğuk Yakınlıklar: Duygusal Kapitalizmin Şekillenmesi
Mark Fisher: Kapitalist Gerçekçilik
Hartmut Rosa – Yabancılaşma ve Hızlanma
Guy Debord: Tüketim Toplumu
Metropolis ve İnsan Zihni
Büyük şehrin sahne olduğu modern hayatta bireyselliğini korumaya çalışan metropol tarzı insanın yaşadığı sıkıntılar nedir? Çerçevesi dakiklik, hesaplanabilirlik. kesinlik tarafından çizilmiş bir hayatta, iç ve dış uyarıcıların hızlı ve kesinlisiz değişimine karşılık vermekte zorlanan ve sürekli “zevk al!” buyruğuyla yönlendirilen modern insan bu tehditkâr akıntılara ve uyumsuzluklara nasıl tepki verir?
Georg Simmel: Metropolis ve İnsan Zihni
Serge Lesourd: Özne Nasıl Susturulur
Michael Foley – Saçmalıklar Çağı
Birini beklerken yaşanan durumsal sıkıntı, fazlasıyla aynı şeye sahip olunduğunda, her şey banallaştığında hissedilen doygunluk sıkıntısı ile varoluşsal sıkıntıyı biribirinden ayıran nedir? İnsanın “herkes” haline geldiği gündelik hayatın bir noktasında duyulan kaygı nasıl kendini aşmanın ve otantik ben’e ulaşmanın yolu haline gelebilir? Korku, kaygıdan ne bakımdan farklıdır? Terörizm ve virüsle geri gelen tekinsizlik, öngörülemezlik, denetimsizlik korkusu iktidarlar tarafından nasıl körüklenir? Hayatın her alanında değişim ve belirsizlikle baş etme çabası, sekülerleşmeyle birlikte eylemler için rehber bulunamaması, kimliğin dağılması modern toplumda ne gibi psikopatolojilere yol açar?
Lars Svendsen: Sıkıntının Felsefesi & Korkunun Felsefesi
Martin Heidegger: Varlık ve Zaman
Zygmunt Bauman: Akışkan Korku
Soren Kierkegaard – Kaygı Kavramı
Sıfır ölümlü savaş propagandasını andıran, aşkı şansa bırakmamayı, aşka düşmeden ya da acı çekmeden aşık olmayı vaat eden aşk koçluğu ve sosyal medya çağında temel özelliği rastlantı ve beklenmediklik olan aşk nasıl hayatta kalabilir? Toplumsal ilişki kurma becerisini kaybetmenin yarattığı daimi yalnızlık ile bireyselliğin, özerkliğin ve yaratıcılığın nüvesi olan tek başınalık arasında ne fark vardır?
Paul Verhaege: Yalnızlık Zamanlarında Aşk
Alain Badiou: Aşka Övgü
Lars Svendsen: Yalnızlığın Felsefesi
J.-D Nasio – Aşk Acısı
Eva Illouz – Aşk neden acıtır?
Fay Bound Alberti – Yalnızlığın Biyografisi
5.400₺
9.600₺